15 Şubat 2010 Pazartesi

Happy Valentines Day



Gözlerimi açtım. her uyandığımdaki gibi, kernelimin boot sekansı başladı.
...

>default location:"ev"
>status description:
>...location set to default
>...time set "öğlen olmuş lan"
>uyanma.conf hasn't been changed
>executing -sevgiliye yumul
>error 31:
>...an error has occured - yatak contains no sevgili
>...the request is not supported
>displaying "gunaydin.ini"
>"...hay amına koyım..."
>sabah ereksiyonu is running already
>date set "february 14"
>boot process completed succesfully...

Bir anda "bugün 14 Şubat amına koyim ve bir sevgilim yok" diye kafama dank etti. "Olamaz" diye bağırıp restart attım ama yarım saat sonra tekrar uyandığımda hiç bir şey değişmemişti. Bir 14 Şubat’ı daha sap geçiriyordum.

Her adımımda küfür ederek banyoya gittim ve yüzümü yıkadım. Diğer günlerden daha çok 14 Şubat’ta koyuyordu bu şekilde olmak. Durumum o kadar moral bozucuydu ki kahvaltı bile yapmak istemedim.

Niye böyleydi? Niye her 14 Şubat’ı böyle balta geçiriyordum? "Bugünün ne özelliği var" diyerek kendimi kandırmaya uğraştıysam da yapamadım. kendimi kandırmayı bile beceremiyordum amına koyım.. İnsanlar günlerce bu geceyi düşleyerek planlar yaparlardı. Herkes için mutlu ve de kutlu olan şey benim için yalnızlık senfonisiydi.

İstesem de istemesem de bugünü de sevgilisiz geçirecektim, biliyordum, hep bugünkü gibi bir hayatım olacaktı, mutsuz, yalnız, çürük bir elma gibi. Biraz nefes alabilmek için hayal kurmaya ihtiyacım vardı. evden çıkmalıydım, burada durdukça aklımdan çıkmayan köhne hayatım, hayal kurabilmek için gereken tüm yaşam enerjimi sülük gibi emiyordu.

Hemen giyinip dışarı çıktım. Biraz olsun rahatlamıştım. Sağda solda yanıp sönen ışıklar, süslenmiş dükkan vitrinler bir nebze neşe vermişti bana. Neşeli bir yalnızdım. Keşke bir sevgilim olsaydı. hayat o kadar boştu, böyle tek başına it gibi gezinip durmak o kadar anlamsızdı ki yürüyerek kafa dağıtmak için çok büyük efor sarf ediyordum.




Yürürken, on metre kadar ilerimde duran bir eleman " Hey buradayım!" diye bir kıza seslendi. Kız koşarak geldi, birbirlerine sarıldılar. Oğlan kızı öyle bir öptü ki aşklarına oradan geçmekte olan herkes önünü ilikledi, esnaf saygı duruşuna geçti. O kadar ateşli bir öpüşmeydi ki, petrolün tüm ruhu alınmış hali olan asfalt bile ayaklarının altında yumuşadı, eridi, ayakkabılarına bulaştı. Bir an gelecek bu asfalt kurumaya başlayacaktı, her ikisi de yeni adımlar atamamaya, yola yapışmaya başlayacaktı ama şu anda çok mutluydular.

"Sikerim lan" diye bastım gittim. İyice moralim bozulmuştu. Bozulan moralimle beraber alkol ihtiyacım kabarmış, kendimi bir pubda bulmuştum bile. "Sap takılacağına siktir git daha iyi" dermiş gibi bakan garsondan bira sipariş ettim. Malak gibi içmeye başladım. Bugün kötü bir gündü ve bir sevgilim olsaydı ne kadar mutlu olabileceğim düşüncesiyle ofluyordum.

Keşke üniversitelerdeki sevgili dağıtım haftasını kaçırmasaydım. Biliyorsunuz, kayıt haftasından bir hafta sonra bölüm başkanına başvurursanız size fakülteden uygun bir sevgili ayarlar. Hiç bir zaman bu dağıtımı yakalayamamıştım, okula gittiğim zaman herkes kumrular gibi olurdu ve ben o moral bozukluğuyla bir daha okula gitmezdim. Lan ne olurdu biri zamanında beni arasaydı da "Oğlum sevgili dağıtıyorlar üniversitede, bir ara okula gel" deseydi. herkes kendine çalışıyordu, çan vardı amına koyım.

Hızlı içiyordum. hava kararmıştı, millet eğleniyordu. saatime baktım, Yeni Zelandalı sevgililer çoktan öpüşmüştü, Japonyada, Rusyada milyonlarca insan sevgilisiyle 14 Şubatı kutluyordu. Bir kaç saat sonra ben sevgilisizliğin en çok koyan anlarından birini yaşayacaktım.

Para verip dışarı çıktım. gene boğulacak gibi olmuştum. Kendimi karların üzerine attım. Buraya kar falan yağmamıştı, o kadar sarhoştum ki asfalt sokak kar gibi geliyordu ve fena üşütüyordu. Hatta kendimi ethernal sunshine of the spotless mind filmindeymiş gibi hissettim, karların üzerinde sevgilimi aradım. Kör olası çöpçüler aşkımı süpürmüştü, o kadar sıcaktı ki çöpçülerin elleri "Ne var bu kadar içecek amına koyım" diye beni yerden kaldırırlarken onlara gülümsedim.

Yürümeye başladım. Nereye gideceğimi bilmiyordum, gidecek bir yerim yoktu çünkü. ben de yere oturdum, bir süre "Allah rızası için bir sevgili" diye gelene geçene yakardım. Kalpsiz insanlar beni görmezden geldiler. ne olurdu bir tur verselerdi sevgililerini. "Burdayım" diye bağırdım ben de, bir sevgili başını çevirip de koşarak gelir diye bekledim. Barlar sokağının güvenlik görevlisi geldi "Ne içtin bilader?" diye güldü. "Sen gelme ulan ayı" diye onu tersledim ve "Buradayım" diye bağırmaya devam ettim. O da "Siktir git lan milletin huzurunu kaçırma" diyerek beni yalnızlığıma merhametsizce itti.

Sağdan soldan alkışlar ve bağrışmalar yükseldi. dünyada o anda hiç kimse beni umursamıyordu. Fişeğim olsa patlatırdım ama yoktu. saptım, önümüzdeki günlerden de bir beklentim yoktu. Geride kalan yıl gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçti, renksiz ve sessiz bir filmdi, hiç beğenmemiştim ama her sene aynı filmi izliyordum.



neşeli bir müzik başladı, kafam sustu.
>the system is shutting down...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder