4 Ocak 2010 Pazartesi

şeytanın orospusu



tanrıların kralı bulutların üstünde oturmuş, dik dik bana bakıyor.

zeus onun adı. zamanının ve yunan çağının tek egemeni. eşsiz silah, yıldırım, onun hizmetinde. ölümlülerin ona sunduğu adakların dumanı ile besleniyor, canını sıkan karısını aldatıyor, tanrılar birbirleriyle dalaştıklarında onları ayırıyor. ama bugün ilk bakışta da anlaşıldığı gibi tanrıların kralı şakacı mizaçlı değil. kaçıyorum, saklanıyorum, onu gözlüyorum…

nesi var? güç topluyor…

saçları dikiliyor, alnı kabarıyor. damarları neredeyse çatlayacak. dudakları aralanıyor, nara atıyor… hem de nasıl bir nara. ve görüyorum, evet, tanrısal kafatasının açıldığını görüyorum. ne çıkacak? bir bulut? bir kuş? bir savaş? bir düşünce? barış?

sonunda tanrıların kralı’nın kafatasında açılan delikte, çocuğun kafası beliriyor. işte, kasklı, ışıl ışıl, elinde bir mızrak. siyah eldivenlerinin ucundaki kanı zırhına sürerek temizliyor. tanrıların kralı’nın kafası kapanıyor. bitkin zeus, dünyaya getirdiği kızını seyrediyor.

- çocuğum, seni athena diye çağıracağım. annen olmadığı için filozofların koruyucusu olacaksın. seni uyarıyorum, onları kolay müşteriler sanma: inatçıdırlar, gevezedirler, ince düşüncelere dalmayı severler. üstelik kötü karakterlidirler. ama sen, bilgeliğin tanrıçası olacağına göre, kurnazlığın ve pazarlıkların yükü senin omzuna binecek. barışın sorumluluğu senden sorulacak.

çocuk hemen bulutları kovalamaya sabırsızlanıyor ama tanrıların kralı buyurgan bir hareketle kızını engelliyor.

- bekle! diyor ona. bazen sana savaş çıkarmanı da emredeceğim. çünkü ölümlüler gereğinden fazla mutlu olurlarsa bize ihtiyaçları kalmaz. onların adaklarının dumanı olmaksızın yaşayamayız. görevin kolay olmayacak, bazen barış, bazen savaş. eğer seni suçlarlarsa, onları sakinleştirmek için çelişkiyi icat et.

ve sabırsızlıkla tepindiği için babası onu tutup kollarının arasına alıyor.

- bu kadar acele etme, diye kulağına fısıldıyor. asla kendini tutkuya kaptırmamalısın: nehire düşersin. sevmeyi aklına getirme. bunu sana yasaklıyorum. zaten seni kollasın diye gece kuşlarının en güzelini seçtim: keskin gözlü ve yumuşak tüylü baykuşu. tek bir efendi tanıyacaksın: ben. diz çök!

çocuk boyun eğip, söyleneni yapıyor ve tanrıların kralı gülümsüyor.

- güzel, diye bağırıyor tanrıların kralı. öyleyse başlangıç olarak, dünya diye adlandırılan şu karmaşık yerdeki bazı işleri yoluna koyacaksın. orada, kuşaklardan beri birbirini öldüren eski aileler, birlikte yaşamak istemeyen halklar var, biz tanrıların bile aklına gelmeyecek korkunç cinayetler işleniyor… bunları düzelt. birşeyler bul, ne bileyim ben, bir antlaşma, bir mahkeme, onları birbiriyle konuştur: sonuçta bu senin işin. çünkü gelecek bütün çağlar boyunca, sen “akıl” olacaksın kızım. bu bir meslek.

(catherine clement, şeytanın orospusu, s. 22-24)

güzel kitap.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder