20 Eylül 2009 Pazar

Yarrak gibi adam



... Ölmek için çok genç,
yaşamak içinse artık geç...


Bir yerde oturmuş, saatlerdir içiyorduk. Önümüzde buz gibi biralar ve muhabbet edebileceğim birkaç arkadaşımın yanında yapacak hiçbir işimin olmadığının farkında olduğum için alabildiğine rahattım. Muhabbeti alkol ile harmanlamanın da etkisi ile ota boka sırıtmaya başlamıştık. Çayırda otlamasını kesip de gölgeye yayılmış geviş getiren öküzlerin rahatlığı vardı üstümde.

Arkadaşlarımdan biri sıkkınca oturuyordu, ‘Acaba bir derdi mi var?’ diye düşündüm. Ne derdi olabilirdi ki, o da masada oturan ben ve diğer elemanlar gibiydi. ‘Yemek bulunca ye, dayak bulunca kaç’ lafını kendisine ilke edinmiş, dünya sikine minare götüne modunda yaşayan dertsiz adamlardık hepimiz. Arkadaşım arada “Ooofff!” çekiyor, masaları teker teker süzdükten sonra bir of daha çekip birasından içiyordu. Alkolden bir milyon olmuş aklım bana bir taşak malzemesi bulduğumu bildirdi ve arkadaşımın iyice düşüncelerine boğulup dalgınlaştığı bir anda atağa geçtim:

Ne oldu lan yavşak!?

Bir an irkildi, biz üç ayı “Mohahahaha” diye güldük. Gülmemizin bir sebebi yoktu elbette, biri osursa gülecek kıvamdaydık, bu adamın derdi nedir, yardımcı olur muyuz, gel abinin kollarına anlat derdini modunda değildik hiçbirimiz. Ciddi bir şeyin olabileceğini tahmin bile etmiyorduk, yıllar önce kovmuştuk hayatımızdaki ciddi şeyleri.

Yarrak gibi yaşıyoruz amına koyim” dedi. Yine “Mohahahaha” diye güldük, neresi yarrak gibiydi lan hayatımızın gül gibi yaşıyorduk işte.

Nesi yarrak gibi lan?” diyerek düşüncelerimi dile getirdi bir diğer arkadaşım. Oflayan belini doğrultup birasını bitirdi.

Yarrak gibiyiz, bi sik yaptığımız yok. Nasıl hayat lan bu” dedi. Gülme sesleri kesildi.

Hayatı sorgularken alkollü olmamak gerekir, ama biz o anda alabildiğine alkollüydük ve sorguladığımız hayat yarrak gibi bir hayattı. Düşünmemizi kolaylaştırmak için arkadaş bir saattir düşündüklerini ortaya dökmeye başladı.

Hacı keyif alıyor muyuz birşeyden? Her sabah sik gibi uyanıyoruz. İş güç desen bombok. Adam gibi arkadaş çevremiz yok ancak böyle sap sap toplanıp, bira içip, siktir olup gidiyoruz.” Durdu bir soluk aldı. “ Karı kız bile yok oğlum.” Diye devam etti. “Mal gibiyiz, anca daşşak muhabbeti anca bira, anca sap sap beraber gezmek.

Garson boşu aldı, “bir tane daha alır mısınız efendim?” diye sordu. “Getir amına koyim yarrak gibi yaşıyoruz zaten” diye cevapladı arkadaş. Yarrak gibi yaşamak ile bira istemek arasındaki ilişkiyi çözemeyecek kadar sarhoş olan arkadaş devam etti konuşmasına.

Sevgilimiz olsa fena mı olur lan, hayatımız düzene girer. Sabah erken kalkmak için işten farklı bir sebebimiz olur, hayatımız belki biraz düzene girer, beraber yemek yapar yeriz, birlikte içeriz...” burada durup yeni gelen birasından bir yudum aldı. “ Sinemaya bile gideriz belki. Altı aydır sinemaya gitmiyorum lan ben!

Arkadaş haklıydı, haklı olduğunu bildiğimizden kimse lafını kesmeye çalışmadı ama o da devam etmedi zaten. Birasını önüne almış düşünüyordu yine. Hepimiz susmuş düşünüyorduk, ben dahil.

Haklıydı çocuk, yaşadığımız hayat yarrak gibi bir hayattı. Yatttığımız saat belli değildi, iş-bilgisayar-bira üçlüsüne sıkışmış sabahlara kadar internetten dizi indirip izliyor, biraz insan görmeye ihtiyacımız olduğunda arkadaşlar ile buluşup bira içiyor, medeni hayatı biraz hatırlayınca inimize geri dönüyorduk. Güzel gibi görünse de bârizbir şekilde yarraklık söz konusuydu. Masadaki herkes masaya, birasına, etrafına bakıp düşünüyor ve “haklı amına koyim, yarrak gibi yaşıyoruz” diyerek iç çekiyordu.

Yaşamak bir sanatsa bizler en beceriksiz olanlardık herhalde. “O gün çok özel bir gündü, o kadar önemliydi ki bir at bile kendisine çeki düzen verirdi” diyebileceğim bir gün bile hatırlayamaya çalışıyor, bulamadıkça bir of çekip biramdan içmeye devam ediyordum. Yarından tezi yok her günü dolu dolu yaşayacaktım. Köftecinin, pidecinin numaralarını silecek, kendi yemeğini ellerimle, zevk alarak yapacak, yaptığıma değer vererek yiyecektim. Bu masadaki ibnelerle bir süre görüşmeyecek bir sevgili edinecektim. Beraber gezecektik artık. Güne neşe ile başlayacaktım, bütün işlerimi günü gününe yapacaktım. Yeni yerler, yeni insanlar tanımak için çabalayacaktım, tiyatroya konserlere gidecektim, yürüyüşlere çıkacak, basketbol-tenis vs. sporlar ile ilgilenecektim. Bir gitar alıp ateşe karşı Akdeniz Akşamları çalmayı bile düşünür olmuştum. Hayata dair hayaller bir anda yüzümü güldürmüştü, arka planda Rashit ‘yaşamak içinse artık geç’ dese de ona inat yarın yepyeni bir hayata başlayacaktım.

Kalan biramı da bitirip ayağa kalktım, kafam hala güzeldi. Arkadaşlar hala dertli dertli düşünüp biralarından içiyorlardı, masa hâla sessizdi, ben montla sıçacak bütün dertlerimden arınacaktım. “Haydi eyvallah” diyerek elemanlarla vedalaştım, yolda sallana sallana yürürken bu yarrak gibi yaşamdan kurtulup harika bir dünyaya adım atıyor olduğum düşüncesi ile yavşak gibi sırıtarak eve gittim. “Her şey çok güzel olacak...” diye düşünerek yatağıma uzandım.

Ayıldığımda bütün bu plan ve konuşmaları unutacak olduğumu bilmiyordum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder